Kanadı Kırık Kuşlar Göç Ederken

Hiç mi çiçek sulamadınız, hiç mi bir sokak köpeğini okşamadınız, hiç mi bir kır çeşmesinden dua ile su içmediniz, hiç mi acılı Türk filmlerinde göz yaşı düşmedi yanağınızdan, hiç mi merhameti koklamadınız ananızın sıcak koynunda?

Kanadı Kırık Kuşlar Göç Ederken
Kanadı Kırık Kuşlar Göç Ederken

Hiç mi çiçek sulamadınız, hiç mi bir sokak köpeğini okşamadınız, hiç mi bir kır çeşmesinden dua ile su içmediniz, hiç mi acılı Türk filmlerinde göz yaşı düşmedi yanağınızdan, hiç mi merhameti koklamadınız ananızın sıcak koynunda? Hiç mi tutmadınız soğuk ayazda babanızın sıcak elini?

Peki gökyüzüne, güneşe bakarken hiç mi utanmadığınız insanlığınızdan? Başınızı yastığa koyduğunuzda vicdanınız neredeydi?

Sen nasıl büyüdün vahşetin yazarı? Nasıl kıydın güzel kır papatyasına?

Hayat penceresinden dışarı baktığımızda sonsuzluğa giden kanadı kırık yavru kuşlar görüyoruz.  Üzgünüz, kanayan yaralarımız var. Haberleri izlemek de gelmiyor içimizden. Korkuyoruz; bir yerlerde kanadı kırık bir küçük kuşun sonsuzluğa uçuş haberini hayretle izleyeceğiz ve kanımız yine donacak ve bir kez daha insanlığımızdan utanacağız diye…

Bir çocuk sessiz sedasız ölemez ve ölen bir çocuk büyüyemez, o safiyane insan yavrusu sonsuza kadar çocuk kalır ve evet ölen çocuklar hep çocukturlar artık.

Ben, kadın, anne, öğretmen, sosyolog, yazar, insan olmuşum neye yarar? Kanadı kırık kuşlar uçarken sadece izliyorsam, minicik kır papatyaları vahşice koparılırken görmezden geliyorsam insanlığım neye yarar?

Kimi kıyamet alametleri dedi, kimi üzerini örtmek istedi, kimi görmezden geldi, kimi oturup ağladı, kimi başkalarını suçladı. Peki suçlu kim? Kanadı kırık yavru kuşları büyüyemeden, çiçekli kırlarda koşamadan, okula gidemeden, doya doya top oynayamadan acımasızca katledilişinde suçlu kim? Suçlu vahşileşen ruhlar, suçlu sensin, suçlu benim, suçlu toplum, suçlu eksik olan hukuk kuralları, suçlu herkesi kınayan “el âlem” denilen topluluk, suçlu suçu ortaya çıktıktan sonra geri salınarak toplumu zehirleyen denetimli serbestlik denilen sis bulutu, suçlu sosyologlar, suçlu psikologlar, suçlu öğretmenler, suçlu medya, suçlu sevgi vermeden büyütülen ve kendileri de sevgisiz bebek büyüten anneler, suçlu bu lanetli devir daim. Sevgiyi ve inancını unutmuş toplumsal devir daim. Karanlık yönleri halının altına süpürülen bir toplum çiçek kokamaz ve her geçen gün yeni yavru kuşlar sonsuzluğa gider.

Gönlümüze de yayın yasağı getirin de artık kanamasın. Kadınların güveni olmadan toplumsal büyüme nasıl sağlıklı ilerleyebilir? Anneler çocuklarına bakarken gülümseyemiyor mu? Trafik kuralları çiğnendiğinde para cezası siliniyor mu, affediliyor mu? Kadınlar kötü cümlelerin içinde şeker gibi erimesin. Cezalar arttırılsın ve suçlular geri salınmasın. Televizyonlarda her gün sosyologlar yer alsın ve felsefe öğretmenleri daha çok atansın.  Mevlâna ve Yunus Emre’den kopmamalıyız. Okumanın ve kitapların önemi vurgulanmalı. Cehalet ve karanlık eğitimle ve okumakla yok olabilir.

Köprüler de önemlidir; ama köprüler de koşabilecek minik kır papatyaları olmadan hiçbir köprünün bir anlamı yoktur.

Önce insan, önce çocuk, önce hukuk kuralları.

Hoşça kal minik kır papatyası. Biz yine utandık insan olmaktan.