Mehmet ÜLKÜM "Kıyılar Kimindir?"
Mehmet Ülküm'den Kıyı Kullanımı Üzerine Değerlendirme: Gümüşlük Eski Belediye Başkanının Görüşleri"
Bu soruya sağlıklı ve doğru bir cevap verebilmek için ülkemizde kıyılarla ilgili yasal mevzuata bakmak gerekecektir.
Anayasamızın "Kıyılardan Yararlanma" başlığını taşıyan 43. maddesinde kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu açıkça belirtilmiştir. Buralar hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacağı gibi, hiçbir özel veya tüzel kişi kullanımına da tahsis edilemez.
Maddeye göre kullanımda öncelik kamunundur. Yani vatandaşındır. Bu genel kurala göre kıyıların nasıl kullanılacağının bir kanunla düzenleneceği de Anayasada hüküm altına alınmıştır. 17.04.1990 tarihli Resmi Gazete’de 3621 sayılı "Kıyı Kanunu" yayımlanmıştır.
Bu yazımızın konusu çok teknik ve karmaşık konuları içeren kıyı kanunu mevzuatı değildir. Salt bugünkü vatandaşın talebi olan kıyıda denizden yararlanma konusudur.
Hemen akla şu gelmelidir: Kıyı nedir? Elbette, vatandaşın anayasal hakkı olan kıyının tanımı vardır. Kanunda bu tanım yapılmıştır. Kısaca fazla ayrıntıya girmeden, farklı kıyı şekillerinden söz etmeden, konumuz dışına çıkmadan bakalım.
Kıyı Çizgisi: Denizde taşkın durumları dışında suyun karaya değdiği noktadır.
Kıyı Kenar Çizgisi: Denizde kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, sazlık ve benzeri alanların doğal sınırını ifade etmektedir.
Bu doğal sınırlar ve çizgi yetkili kamu kurumu tarafından usulünce ölçülerek, bakılarak ve itirazlar değerlendirilerek "Kıyı Kenar Çizgisi" oluşturulmuş, ilan edilerek yıllar önce süreç tamamlanmıştır. Kesinleşen şekli de haritalara işlenmiş ve halen uygulanmaktadır.
Şimdilerde kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki insanların denize girmesine elverişli plaj özelliği taşıyan bu kumluk, çakıllık ve benzeri alanları kim nasıl kullanacaktır? Sahildeki işletmeler mi, vatandaş mı?
Bakıldığında mevcut mevzuat gereğince elbette öncelik vatandaştadır, işletmelerde değildir.
Ancak, farklı uygulamalar nedeniyle gün geçmiyor ki sahillerde gösteriler, direnişler ile "Hakkımızı ve denizimizi istiyoruz" diyen insan toplulukları basına yansıyor.
Bu konuda devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bu yerleri yönetmek görevi olan idari makamlar (Kaymakamlıklar, Valilikler) ile belediyeler uygulamada el ele vererek konuyu içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir.
Kıyı kenar çizgisi içinde bulunan alanlar zaman içerisinde önlem alınmadığı, hatta göz yumulduğu için bazı vatandaşlar veya işletme sahipleri tarafından işgal edilmiştir.
Sanki kendi mülkü gibi kullanmaya başlamış, buralara şezlong ve şemsiye koyarak, hatta çardak kurarak denize girmek için gelen vatandaşlardan ciddi miktarlarda paralar tahsil etmeye başlamışlardır.
İtiraz edilince de "Biz buralar için devlete her yıl ciddi miktarda ecrimisil ödüyoruz" şeklinde cevaplarla karşılaşılmaktadır.
Ecrimisil; idarenin bilgisi dışında kamunun özel mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin birileri tarafından işgal edilmesi, kullanılması karşılığında fuzuli şagilden alınan bir nevi geçmiş döneme ait kiradır.
Bazı kişilerin ifade ettiği gibi ecrimisil bir ceza değildir.
Devlet İhale Kanununun 75. maddesinin son fıkrasına göre böyle bir tespit halinde on beş gün içerisinde işgalciden hem ecrimisil tahsil edilecek hem de tahliye edilecektir.
Bunun yerine getirilmemesi ve işgalcinin işgaline devam etmesi hali kamu görevlilerinin görevini ihmal anlamını taşıdığını düşünmekteyim.
Çünkü, yasal olarak kıyılar kamunun kullanımına açık olmak zorundadır.
Hatta anılan Kıyı Kanununun 15. maddesine göre vatandaşların kıyıya geçişlerini ve kullanmasını engelleyecek şekilde duvar, çit, hendek gibi engelleri oluşturan kişilere ceza kesilecek ve bu engeller kamu gücü kullanılarak hemen kaldırılacaktır.
Bu konuya belediyeler açısından bakınca;
Az yukarıda ifade edildiği gibi kıyılar anayasamıza göre devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerdendir.
Mülkiyet ve tasarruf açısından belediyelerin bu gibi görevi yoktur. Buralarda söz ve uygulama hakkı ve görevi illerde valilerde, ilçelerde ise kaymakamlardadır.
Belediyeler bu yerlerin temizliğinden, düzeninden sorumlu olup, bu anlamda buralara getirilen düzeni sağlamakla görevlidir.
Ayrıca, varsa (Bodrum yarımadasında birçok kıyıda henüz yok) 1/1000 ölçekli uygulama imar planına aykırı yapılaşmaları takip edip denetlemek, aykırı olanlar hakkında yasal işlemleri yapmaktır.
Öte yandan; maalesef belediyeler plaj özelliği taşıyan birçok kıyıda bir mutfaklık kadar özel mülkiyet binası olan, bir adımlık arsası bile olmayan işletmelere yeme içme amaçlı işletme ruhsatı vermiş ve vermeye de devam ediyor. Bu gibi işletmeler elbette kıyı kenar çizgisi içine masa sandalye koymada ısrarlı olacaktır. Belediye tarafından bu konu tekrar gözden geçirilmelidir.
Sonuç itibariyle ve bence; kıyılardaki bütün şezlong ve şemsiyeler ya tamamen kaldırılmalı ya da vatandaştan ücret talep edilmeden kullanımı sağlanmalıdır.
İşin doğrusu plajlardan şemsiye ve şezlong uygulamasından tamamen vazgeçilmeli. Tartışmaları bitirmeli. Deniz isteyen havlusunu sersin denizine girsin. Yurt dışında böyle bir uygulama ben görmedim, var mı bilmiyorum.
Belediye zabıtasına bu noktada önemli bir denetim görevi düşüyor. Bu denetim sırasında siyasi müdahaleler yapılmamalı.
Bazı köşe yazarlarının önerilerine ben de katılıyorum.
Kıyılar günün belli saatine kadar vatandaşın, akşamın belli bir saatinden sonra da işletmelerin kullanımına verilmeli, yeme içmeye açılmalı.
Uygulanabilir mi? Sıkı ve ödünsüz bir takip ve denetimle uygulanır.
Şimdiki haline bakmayın siz, on yıl boyunca Gümüşlük’te sorunsuz uyguladık.