Yunan’ı Hera Değil Türk Kurtarıyor

Değişiklik olsun diye, doğum günümü kutlamaya eşim ve baldızımla Samos’a gittik.

Yunan’ı Hera Değil Türk Kurtarıyor
Yunan’ı Hera Değil Türk Kurtarıyor
Yunan’ı Hera Değil Türk Kurtarıyor

Değişiklik olsun diye, doğum günümü kutlamaya eşim ve baldızımla Samos’a gittik.

Evimizin olduğu Bafa’dan bir saatte Kuşadası’na oradan da bir saatte Samos’a varıyorsunuz.

İki gece üç gündüz süren gezimizden ilginç bulduğum anılar:

Kuşadası’nda feribot limanında park yeri yok. Belediyenin kapalı park yeri varmış, orayı salık verdiler. Parka gitmeden önce anında vatandaşın biri beliriverdi arabanın dibinde. Günlüğü 450 liraya yardımcı olabileceğini söyledi. Nedir ne değildir, bilmediğimizden zor bela kurtardık yakamızı adamdan. Belediye garajına giderken başka bir yer gördük, 600 liraymış günlüğü. Devam ettik. Belediye garajına geldik. Gayet güzel kapalı güvenilir bir garaj. Hediyesi 670 TL günlüğü. Üç günlük 2.100...

Yandım anam! Feribot parasından fazla.

Pasaportlarımızı kontrol ettiler. Türk turistler ada girişinde de vize alabiliyorlar. Ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giriş damgası olanlar  alınmıyor Samos’a (Yunanistan’a). O noktada ödün vermiyorlar. "Mütekabiliyet esâsı"na göre bizim de aynı şekilde karşılık vermemiz gerek ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin damgasını taşıyan pasaportluları Türkiye’ye almamamız gerek.

Bence Yunan’daki bu kararlılık ve bizdeki bu boşvercilikle KKTC de yok olur; tüm Kıbrıs da Yunanistan ile birleşir tüm adalar gibi...

Biz sineye çekmeyi biliriz... Görmezden geliriz...

Samos’un Vathi kasabası şirin bir yer. Tertemiz, sakin.

Pekçok lokanta, işyeri, dükkan kapalı. Çoğu sokaklar ve evler boş. Sokaklarda Yunancadan çok Türkçe duyuluyor.

Buna karşın hiçbir esnaf, buyrun, muyrun, çay için, diye kimseyi rahatsız etmiyor.

Baldız küçük bir çanta satın aldı, esnaf neredeyse boynuna sarılacaktı sevinçten.

Yunan mitolojisinin bereket tanrıçalarından Hera, Samos’ta doğmuş, Samos’ta ona adanmış Heroin tapınağı da var. Üstelik Samos Arkeoloji Müzesi o tapınaktan getirilen eserlerle dolu... Gene de şu anda Hera’dan çok Türkler bereket getiriyor Samos’a. 

Yani’nin (Yannis)  tavernasında yaş günü yemeğimizi yedik. “Kırk yıllık Yani olur mu Kani?” diyoruz ya olmuş vallahi. Türkçe konuşuyorlar, fiyat listesinin bir yanı Türkçe ama kahveye “Yunan kahvesi; salataya “Yunan salatası” demekten ödün vermiyorlar; müzikler ortak, hangisini Yunan bestelemiş hangisini Türk belli değil: Telli telli, Çifte telli, Leylim Ley, Yedikule Zindanı, Gel sarışınım gel, rembetikalar...

Yemekler aynı bizimkiler...

Balıklı, mezeli donattık masayı; bir de bereket tanrıçası Hera için yapılmış Hera marka Uzo... Mis...

Adam başı bin küsur TL.

Samos’a geçmeyip Kuşadası’nda kalsak yiyebilir miydik bu yemeği?

Artık balık yerine kazık yemeden kurtulabileceğimiz yer kaldı mı? Ben bilmiyorum.

Kaldığımız otel de deniz kıyısında, çatısında yüzme havuzu olan bir oteldi.

Kuşadası’nda kalabilir miydik öyle bir otelde bu fiyata?

Nerede kaldı o canımız istediğinde kaldığımız oteller?!.

Nerede o hesap ödemek için yarıştığımız günler, kalender lokantalar?!.

Ne yazık! 

Kuşadası’nda kalabilmeliydik, paramızı kendi esnafımızda bırakabilmeliydik.

Balıkçı halinin üstündeki bir zamanların kalender lokantasında yiyebilmeliydik yemeğimizi. Ne var ki, Samos’ta verdiğimiz parayla bir şişe rakı alabiliyoruz artık en kalender lokantalarımızda.

Samos’ta kadı kızındaki iki kusur:

Lokanta duvarında bir hamam böceği gördük. Mutfak temizliği nasıldı? Kuşkuya düştük.

Otelde çarşaflardan birinde kan izi vardı. Danışmadaki hanıma söyledik, bozuk attı sanki biz yapmışız gibi. Geldi baktı yeni çarşaf verdi. Kendimiz değiştirmek zorunda kaldık. 

Öte yandan sokaklara çok güzel çöp sepetleri yapmışlardı. Örneğin kalp şeklinde çöp atma yerleri. 

Yerlere izmarit, şişe, kağıt vb atılmıyor. Bizimkilerden atanı da görmedim. Sınırdan geçince herkes değişiyor sanki.

Uygarlık Anadolu’dan Yunanistan’a Batı’ya geçmiş ama şimdi galiba tersine dönüyor.

Ya da gerçekten üzüm üzüme bakarak  kararıyor.

Kuşadası’na döndük. Garajdan arabayla çıkıyoruz, garaj kapısına başörtülü muhterem bir hanımefendi arabasını park etmiş duruyor. Dörtlüleri de yakmış... 

- Düt, düüüt! Hanımefendi garaj kapısında duruyorsunuz.

-  Arkadan geçsene işte...

Homurdanarak öne alıyor arabasını.

İleride sağa dönmemiz gerek, gene başka bir araba tam köşeye park etmiş. 

- Tam dönüş yerine park etmişsiniz.

 ...........

Zor zahmet dönüyoruz.

Bafa’ya dönüş macerası, yollar kapkaranlık, çizgiler yok olmuş, 110’luk yol birden 70’e sonra 50’ye iniyor. Tuzak mı?

Birden dikkatsizce önünüze çıkanlar, makas atanlar, olur olmaz korna çalanlar... Bir curcunadır gidiyor.

Bir başkadır benim memleketim!

Yeni yaşımın maceraları hızlı başladı.